Yazar Rumuzu: zaruri 2461
Eser Sıra Numarası: 120220eser04
ÖNYARGISIZ, DUYARLI ve BİLİNÇLİ
BİR TOPLUM HAYAL DEĞİL
Gelecek kaygısı, kaliteli
bir yaşama sahip olma isteği, bireyi mutlu kılacak ve geliri iyi meslekler
edinme arzusu günümüzde birçok gencin aklını kurcalayan meselelerdir. Bu
hedeflere ulaşmak amacıyla ilköğretim, ortaöğretim ve son yıllarda iyice
yaygınlaşan üniversite eğitimleri aşılmaktadır; ne var ki bu programları
yalnızca tamamlayanlar değil, iyi bir şekilde uygulayıp tamamlayanlar
isteklerine erişebilmektedir. Her yıl birçok lise mezunu ve üniversite mezunu
iş aramakta ve ömrünün yetişkin evresini en iyi şekilde geçirmeye uğraşmaktadır;
ancak bu evrenin istenilen kalitede geçmesi bireyin geçmiş yaşantısına ve
özellikle de lisede gördüğü eğitim- öğretime bağlıdır; çünkü lise çağı
öğrencilerin seçecekleri mesleklere yön vermekte ve belli başlı alışkanlıklar
kazanmalarını sağlamaktadır. Ülkemizde de uzun yıllardır büyük değişimler
göstermeden devam etmekte olan lise müfredatının işlevi tartışmalıdır. Genel
anlamda birçok dalda yetkin, çeşitli hobileri olan, ürettiği orijinal fikirleri
paylaşma yetisine sahip ve analitik düşünebilen bir neslin yetişmesi açısından
yetersizdir.
Ülkemizde
ortaöğretimde işlenen dersler yeterlilik yönünden tartışmasız güçlüdür. Her
dersin kapsamında öğretilmesi amaçlanan bilgiler gayet dolgun ve tatmin
edicidir; ne var ki bu bilgilerin öğrencilere aktarımı ve aktarımın sonucunda
öğrenilme düzeyinin ölçülmesi, bilgilerin kapsamı gibi yeterli ve etkin
değildir. Bunun en önemli nedenlerinden biri lise eğitim ve öğretiminin sonunda
uygulanan üniversiteye giriş sınavıdır. Test usulü yapılan bu sınav
öğrencilerin öğrendiklerini çok yönlü bir biçimde düşünüp bir dersten edindiği
bilgi ve deneyimleri diğer derslerle bağdaştırmasının önüne koyulan bir engeldir.
Oysaki yaklaşık dört yıl içinde verilen bütün bilgilerin öğrencilerin zihninde
oluşturduklarını ve dersler arası etkileşimleri ölçen bir sınav sistemi çok
yönlü düşünebilen bireylerin yetişmesini sağlayacaktır. Test sistemi,
hazırcılığa alışmaya da neden olmaktadır; çünkü öğrencinin düşünmesini ve bilinenlerin
farklı bakış açılarıyla değerlendirilmesini sağlamamaktadır. Bu durum, ayrıca,
kolaya kaçmaya çalışan bir beyinler topluluğunun oluşmasına da yol açacaktır.
Lise dönemi
öğrencilerin bireysel ilgi ve isteklerinin olgunlaştığı bir dönemdir. Gelişen
bu hobi ve istekleri okulların da desteklemesi gereklidir. Ne yazık ki
ülkemizde lise müfredatı resim, müzik ve beden eğitimi gibi oldukça temel
birkaç sanat ve spor dalını kapsamaktadır, ayrıca bu dersler de hakkı verilerek
işlenmemektedir. Üniversite giriş sınavlarında sorulmadıklarından dolayı bu
derslerin saatlerinde başka dersler bile işlenebilmektedir. Oysaki gelecek vaat
eden nesiller yetiştirmek, birçok farklı alanla ilişkili, kendini yalnız işine
kaptırmamış bir nesil yetiştirmek demektir. Sanatla ilgisi bulunmayan insanlar
kendilerini ifade edemeyecek, bu da ana mesleklerinde fikirler üretebilseler de
bunu paylaşamamalarına neden olacaktır. Ortaöğretim öğrencileri sanat zevki
aşılanmış, azla yetinmeyen, daha iyi resimler, müzikler arayan bireyler olarak
hayata kazandırılmalıdır. Hatta resim ve müzik de alt başlıklara ayrılıp
eğitimleri seçmeli olarak yapılmalıdır. Spor da yalnızca ders olarak
işlenmemeli, öğrencilere spor kültürü aşılanmalıdır. Kaliteli bir yaşamın
sağlıksız bedenlerle var olamayacağı fikri küçük yaşlardan itibaren
öğrencilerin zihinlerine yerleştirilmelidir. Zaman zaman spor müsabakalarına
geziler düzenlenerek bu durum pekiştirilebilir.
Edebiyat bir
toplumun gelişmesinde en gizli fakat en etkili araçlardan biridir. Hem bireyi
hem de toplumu eğitebilen, farklı düşüncelere ve öğrenmeye açık,
önyargılarından arınmış insanlar oluşturan edebiyat, lise eğitim- öğretimimizde
kendisine çok az yer bulabilmektedir. Aslında ders saati olarak ele aldığımızda
edebiyatın küçümsenemeyecek bir yeri vardır; ancak etkisi ders saatiyle
orantılı değildir. Öğrencilerin değişik eserleri okuması sağlanmamakta, verilen
bilgiler yalnızca üniversite sınavını hedef almaktadır. Bu sınav için yazar ve
eserlerinin adları ezberlenmekte; fakat ezberlenen bu kitaplar okunmamaktadır. Oysaki
kitaplar birçok insanın birçok farklı görüşünü ve düşüncelerini bize sunduğu
için bilinçaltımızı etkileyerek öğrendiklerimizden yola çıkarak kendi
ürünlerimizi vermemizi sağlar. Her insanın kitaplardan çıkardığı yorumlar
farklı olacağından ötürü okul içinde küçük çaplı okuma toplulukları
oluşturulabilir, böylece karşılıklı etkileşim yoluyla bir kitaptan elde edilen
verim artırılabilir. Düşünme etkinliğini artırabilecek bir uygulama da yaratıcı
yazmadır. Yaratıcı yazma okullarda seçmeli ders olarak sunulabilir, bu
özellikle gelecekte edebiyatla ilgilenmek isteyen öğrenciler için oldukça
yararlı olacaktır. Her öğrenci edebiyatın farklı türleriyle tanıştırılmalıdır
ve bunun yalnızca bir ders olmadığı, yaşam boyu birçok konu hakkında fikir
edinmek, yalnızlıklar dünyasında kendimizi yalnız hissetmemek, zihinlerin
birlikte ve etkileşim halinde olduğunu fark etmek ve değişik düşüncelerden
yararlanabilmek amacıyla her an ilişki içinde bulunmamız gereken, hatta gerekli
bile görmeden direkt olarak yaşantımızın bir parçası olarak gördüğümüz bir dal
olduğu öğretilmelidir.
Lise müfredatı,
günümüzde herkesin bir şekilde ilişki içinde olduğu finans ve medya ile ilgili
herhangi bir öğretiyi içermemektedir. Kitleleri harekete geçirebilen medyayı ve
onu kullanmayı öğrenmek, şimdiki ve gelecek yaşantılarında lise öğrencilerinin
olup bitenlere duyarlı, iletişim araçlarından yararlanmayı bilen bireyler
olarak yetişmelerini sağlayacaktır. Doğruları düşünüp savunan aydın sayımız da
böylece artacaktır. Finans meselesi de aynı hassasiyeti taşımaktadır. Maalesef ülkemizde gelir ve giderlerini idare
edemeyen geniş bir kitleden söz etmekteyiz, oysaki lise döneminde öğrencilere
bu konuyla ilgili temel bilgiler ve zaman zaman uygulamalı eğitim verilse, daha
bilinçli bir toplum eğitilmiş olur.
Etrafında olup
bitenlere duyarlı insanlardan oluşan bir topluluk el ele ve çabukça
gelişebilir. Sosyal bilimlerle ilgili derslerse yalnızca tarih ve coğrafyayla
ilgili bilgiler içermekte, yaşantımızda şu anda gelişmekte olan olaylardan
haberdar olmamıza ve bunlarla ilgili çalışmalar yapmamıza yardımcı
olmamaktadır. Ne var ki sosyalleşemeyen ve çevresine ilgisiz insanlar, hızlı
bir şekilde körelip yok olmaya mahkûm bir toplum oluştururlar. Bu durumu
önlemek adına lise –hatta daha küçük yaşlarda edinilmesi gereken bir alışkanlık
olduğu için ilköğretim- öğrencileriyle huzurevleri, hapishaneler, çocuk
bakımevleri, Çocuk Esirgeme Kurumu gibi yerlere geziler düzenlenmeli ve
toplumsal yardımlaşma, birlik, beraberlik ve dayanışma ruhu küçük yaşlardan
itibaren güçlendirilmelidir. Birlikte yaşadığı insanları tanıyan ve bunlarla
etkileşim içinde olan bir nesil yaratmak böyle mümkün olacaktır.
Evrensel, başka
kültürleri tanımaya hevesli, bunlarla etkileşim içinde ve kendini bu
farklılıklar yoluyla da geliştirebilen yetişkinler yetiştirmek için dil
öğrenimi çok önemlidir. Ülkemiz lise müfredatında dile gereken önem
verilmemekte, yalnızca onunca sınıfta dil bölümünü tercih eden öğrencilerin iyi
bir şekilde öğrenmesi sağlanmaktadır. Bu ise farklı düşünce, bilgi, birikim ve
yorumlardan yararlanamayan bir toplumun oluşmasına neden olmaktadır. Dil
öğreniminin geç yaşlarda oldukça güçlükle gerçekleştirilebildiği gözler
önündedir, okullarda da eksik ve yetersiz olan bu eğitim gençlerin büyüyünce
zaten öğrenmeleri zor olan dillere iyice uzak kalmasına neden olmaktadır.
Yabancı bir yazara ait kitabı yazarın dilinden okuyamamak büyük kayıplara sebep
olmaktadır. Bunu engellemenin en önemli yolu liselerde dil meselesine daha
fazla önem verilmesidir. Yazarın yazdığı dilde okunan eserler elbette okuyucuda
uyandırmak istediği duyguları daha etkili ve kolay biçimde uyandıracak, eser
içindeki deyimler ve sözcük oyunları daha rahat bir biçimde anlaşılacak ve daha
derli toplu bir okumanın yapılması sağlanmış olacaktır.
Son olarak,
yalnızca onuncu sınıflarda –hatta onunca sınıflarda da seçmeli ders
konumundadır ve tüm öğrencilerin gördüğü bir ders değildir- eğitim- öğretimi
yapılan psikoloji dersinden bahsetmek isterim. Psikoloji ve sosyoloji gibi
dersler aslında hepimizin günlük yaşantısının iskeletini oluşturmaktadır.
Herhangi biriyle iletişim kurduğumuz zaman psikolojiye dair edindiğimiz tecrübeler
bilinçaltımızda söylediklerimizi -ya da yazdıklarımızı, gösterdiklerimizi-
şekillendirir ve bunu bir ders olarak öğrenmemiz de bilinçaltını işin içine
dahil etmeden direkt bilincimizle iletişim kurmamıza olanak sağlar. Böylece
iletişim kurarken iletişim halinde bulunduklarımızla filtresiz, daha anlaşılır
ilişkiler geliştirebilir, açıklamaya çalıştıklarımızı daha rahatça
anlatabiliriz. Bu nedenle psikoloji dersi lise öğrencilerinin yalnızca küçük
bir dilimine değil herkese zorunlu olarak ve birçok yıla yayılarak
verilmelidir.
Yazımın başından
sonuna kadar lise müfredatında yapılması gereken birçok değişikliği ister
istemez bir sıraya göre yazdım; fakat bunları bir sıraya dizmiş olmam birinin
diğerinden daha önemli ya da önemsiz olduğu izlenimini yaratmamalıdır. Yetkin,
farkındalığı yüksek, duyarlı ve bilinçli insanların yetişmesi için hepsinin
birlikte uygulanması, lise gençleri olan bize öğretilmesi gereklidir.
Önyargıları olmayan, öğrendiği teknik bilgileri birbiriyle bağdaştırabilen ve
ortaya özgün işler, eserler çıkarabilen bireylerin yetişmesi ülkemizin de hızlı
bir biçimde ilerlemesini sağlayacaktır ve bütün bunların gerçekleşmesi eğitim
ve öğretimin iyileştirilmesine bağlıdır, bu noktada ortaöğretim büyük önem arz
etmektedir. Genel olarak, ortaöğretim sonrası girilen üniversite sınavına
getirilecek yenilikler, ortaöğretim derslerinden sanat, spor, edebiyat, sosyal
ilişkiler, dil gibi alanlarda yapılacak değişiklikler aydın, ne istediğini
bilen, entelektüel, önyargılarından olabildiğince arınmış bir toplumun
oluşmasına katkıda bulunacak, lisede okuyan gençlerin orijinal fikirlerini
rahatça ifade edebilmelerini sağlayacaktır. Ülkemiz lise müfredatı ciddi bir
biçimde elden geçirildikten sonra, önyargısız, duyarlı ve bilinçli bir toplum
hayal olmayacaktır.