Yazar Rumuzu: nükte 0571
Eser Sıra Numarası: 120222eser03
DAKTİLODAKİ PARMAKLAR
Bir
daktiloyum ben. Kâğıdı geleceğimde gizlidir, yazıcısı yüreğimde benliğimde…
Öğrenciyiz diye bu kadar da üstümüze
yüklenilmez ki! Adı üstünde; bizler öğrenciyiz. Gerektiği kadar bilmemiz bizim
için yeterli! Buradan, kayaçlara sesleniyorum. Sadece sen değilsin hatalı olan.
Coğrafya, yalnız kalma diye yanına arkadaş getiriyorum. Problemler! Zaten
hayatımdasınız, daha fazla denkleştirmeyin beni. Dağların yüz ölçümü sen de duy
beni; diyarlarında gezdir ki endamını göreyim. Öyle eline cetveli alıp da
ölçmekle olmuyor iş! Ya sözcük öbeklerine ne demeli? Kalır yanınız yok benim
gözümde. Doğru cümle kurduğumda beni anlıyorsa karşımdaki kişi, anlatabilmişsem
ona asıl derdimi, fazlasına gerek yok. Şiirler içinde edebî dönem aramak
istemiyorum. Şiir okumak belki de yazmak istiyorum. Hayata farklı açılardan
bakıyorum, buna siz dâhil değilsiniz geometri! Bana özünüzü öğretin, anlayayım
sizi bir defa, lüzumsuz dersleri de atın bir kenara. Hayata dair öğrenecek çok
şeyim var daha.
Anasınıfından başlayalım işe; çocuksu düşüncelerim ne hayaller barındırdı o küçük beynimde, herkesin “Sen çocuksun!” dediği dönemlerde. Büyüyünce anladım, benzer hayaller kurmuşuz aslında, ucundan kıyısından yakalıyor birbirimizinkini. Onların, öksüz hayallerini de kesip atmışlar. Tek bir bahaneyle: “Yanlış düşünüyorsun!” Evet, bunu da birinci sınıfa başladığım gün anladım. Gerçekten çok yanlış düşünüyormuşum! İyi ki beni uyarmışlar! Pek fayda etmedi ama az buçuk öğrendim. Koca koca sıralarda küçücük bizler, bilgi edinmek isterken derslerin esiri olmuşuz. Benzer amaçlarla birçok arkadaşımı hapsetmeye çalıştı okul. Bizde birinci sınıfa başlar başlamaz okuma-yazma ve sayılar öğretilir. Ardından genişlemiş matematik, çoğalarak artan dil bilgisi ve aralarından en acımasız olanı da yabancı dil. Sizleri suçluyorum, sizleri! Ne yazık ki bizim eğitim sistemimiz öyle gelişmiş ki, yurt dışındaki yaşıtlarım hayatta asıl gereksinim duyacakları konuları öğrenip, sorunlarını çözerken biz burada bir sürü teorik bilginin arkasından koşuyoruz.
Birinci sınıfı bitirdim; ardından iki, üç, dört, beş… Hayallerimi hâlâ dizginleyemezken ortaokulda sınav baskısı yüz bulup ayaklandı. Eğitimde hiç değişmeyen, aynı önyargılara sahip, aynı soğuk tavır… “Liseye gidebilmen için çok çalışacaksın, dershaneye gideceksin ve sınavdan yüksek not alıp en iyi lisede okuyacaksın!’’ Okul varken dershane neyin nesi böyle? Para tuzağı, öğrencilerin kaçış noktası, ders dinlememe bahanesi vs… Okullarda gereksiz dersler varken dershaneye gitmek hiç akla mantığa yatmıyor. Bak görüyor musun bilimlerin anası, ey felsefe! Ne mantıksız işler peşindesin böyle! Kalıcı öğrenmeyi bile tam olarak beceremezken bir de bilgi üstüne bilgi eklemeye çalışıyorsunuz. İşte hatalarınız tek tek dökülmeye başladı. Eğitim sistemine uyarlanmış dersler, yanlış yoldasınız geriye dönüp kurtarın bizleri. Her şey zorlaşınca biz öğrencilerin ders çalışması da zor geliyor. Doktor olmak istiyorum derdi mahalledeki arkadaşım, diğeri öğretmen, bir diğeri mühendis… Ve benim de hayallerim vardı, bu derslerle boğuşana kadar. Hiç böyle tasarlamamıştım geleceğimi, nerede hataları dile getirecek olsam kapatıyorlardı önümü. Hani bir de not sıkıntısı var ya! Bir kez daha sözlerini dinlemek zorunda kalıyorum. Sonuçta kaç senedir ana dersler böyle gelmiş ve böyle gideceğe benziyor. Arada bir yenilemek istiyorlar, yeni dersler katıp çıkarıyorlar. Kobay biz oluyoruz. Sonra da “Kararan gençlik! Neden böylesiniz? Daha çok çalışın!” Asıl sizler kararlarınız arkasında durun. Olan bize oluyor hey genel kültür! Artık buna deneme tahtası mı dersiniz, karalama tahtası mı siz karar verin. Bunları bir yetkiliye söyleyemem, beni şu hatalar silsilesinden de men ederler yoksa. Susmak zorundayım. Esirleriyim, zincir vurmuşlar kollarıma, geleceğim esaret altında. Ve hayallerime bir kamçı daha vurulmuş oldular.
Anasınıfından başlayalım işe; çocuksu düşüncelerim ne hayaller barındırdı o küçük beynimde, herkesin “Sen çocuksun!” dediği dönemlerde. Büyüyünce anladım, benzer hayaller kurmuşuz aslında, ucundan kıyısından yakalıyor birbirimizinkini. Onların, öksüz hayallerini de kesip atmışlar. Tek bir bahaneyle: “Yanlış düşünüyorsun!” Evet, bunu da birinci sınıfa başladığım gün anladım. Gerçekten çok yanlış düşünüyormuşum! İyi ki beni uyarmışlar! Pek fayda etmedi ama az buçuk öğrendim. Koca koca sıralarda küçücük bizler, bilgi edinmek isterken derslerin esiri olmuşuz. Benzer amaçlarla birçok arkadaşımı hapsetmeye çalıştı okul. Bizde birinci sınıfa başlar başlamaz okuma-yazma ve sayılar öğretilir. Ardından genişlemiş matematik, çoğalarak artan dil bilgisi ve aralarından en acımasız olanı da yabancı dil. Sizleri suçluyorum, sizleri! Ne yazık ki bizim eğitim sistemimiz öyle gelişmiş ki, yurt dışındaki yaşıtlarım hayatta asıl gereksinim duyacakları konuları öğrenip, sorunlarını çözerken biz burada bir sürü teorik bilginin arkasından koşuyoruz.
Birinci sınıfı bitirdim; ardından iki, üç, dört, beş… Hayallerimi hâlâ dizginleyemezken ortaokulda sınav baskısı yüz bulup ayaklandı. Eğitimde hiç değişmeyen, aynı önyargılara sahip, aynı soğuk tavır… “Liseye gidebilmen için çok çalışacaksın, dershaneye gideceksin ve sınavdan yüksek not alıp en iyi lisede okuyacaksın!’’ Okul varken dershane neyin nesi böyle? Para tuzağı, öğrencilerin kaçış noktası, ders dinlememe bahanesi vs… Okullarda gereksiz dersler varken dershaneye gitmek hiç akla mantığa yatmıyor. Bak görüyor musun bilimlerin anası, ey felsefe! Ne mantıksız işler peşindesin böyle! Kalıcı öğrenmeyi bile tam olarak beceremezken bir de bilgi üstüne bilgi eklemeye çalışıyorsunuz. İşte hatalarınız tek tek dökülmeye başladı. Eğitim sistemine uyarlanmış dersler, yanlış yoldasınız geriye dönüp kurtarın bizleri. Her şey zorlaşınca biz öğrencilerin ders çalışması da zor geliyor. Doktor olmak istiyorum derdi mahalledeki arkadaşım, diğeri öğretmen, bir diğeri mühendis… Ve benim de hayallerim vardı, bu derslerle boğuşana kadar. Hiç böyle tasarlamamıştım geleceğimi, nerede hataları dile getirecek olsam kapatıyorlardı önümü. Hani bir de not sıkıntısı var ya! Bir kez daha sözlerini dinlemek zorunda kalıyorum. Sonuçta kaç senedir ana dersler böyle gelmiş ve böyle gideceğe benziyor. Arada bir yenilemek istiyorlar, yeni dersler katıp çıkarıyorlar. Kobay biz oluyoruz. Sonra da “Kararan gençlik! Neden böylesiniz? Daha çok çalışın!” Asıl sizler kararlarınız arkasında durun. Olan bize oluyor hey genel kültür! Artık buna deneme tahtası mı dersiniz, karalama tahtası mı siz karar verin. Bunları bir yetkiliye söyleyemem, beni şu hatalar silsilesinden de men ederler yoksa. Susmak zorundayım. Esirleriyim, zincir vurmuşlar kollarıma, geleceğim esaret altında. Ve hayallerime bir kamçı daha vurulmuş oldular.
Tamam! Bütün yanlışıyla doğrusuyla kabul ediyorum
dersleri. Fakat ben hayallerimin peşinden koşmak istiyorum. Fazla bilgi,
isteyene verilsin; müfredat hafiflesin. Bir insanın hayattaki var oluş
sebeplerini değil, kendi yaşam tarzımı belirlemek istiyorum. Onların miladi
takvimine göre akmasın zamanım. Kendi gökkuşağımda yaşamak, yıldızların
zamanına uymak ve engin maviliklerle bezenmiş bir dünya kurmak istiyorum.
İsteklerinize göre gidersek eğer, elimdekiler şunlar olacaktı; bir gelecek
devirmiş, kâğıt parçasından oluşan diploma ve hayallerim enkaz altında… Doğruyu
yanlışı öğrettiniz, yanlışların sizler olduğunu görüyorum, bir kere de siz
boyun eğin sevgili teorik derslerim.
Elinizi çekin harflerimden!