Yazar Rumuzu: karakalem 1783
Eser Sıra Numarası: 120221eser02
MÜFREDAT VE BİZ
Konumuz lise
müfredatıysa pardon, neden fikrimizi öğrenmek istiyorsunuz? İçinde bulunduğumuz
sistem ya da müfredat her neyse, hakkında az çok bilgiye sahip değilken nasıl
düşünebiliriz? Evet, belki lise müfredatı hakkında çoktan bilgi sahibi
olmalıydık ama işte kilit nokta da burası. Daha nasıl bir sistemin parçası
olduğumuzu bilmiyorken bize yüklenmiş olan beklentileri yerine getirmeye
çalışıyoruz.Biz ergenlerin hayatı
dolu dolu yaşayıp; çevremizde olan bitenleri gözlemleyip, kendimize ait
düşünceler edinmemiz gerekiyor. Ama bu noktada lise müfredatı ya da biraz daha
genellersek eğitim sistemi gibi kocaman bir engel çıkıyor karşımıza.Peki neden? Çünkü şu
an ki müfredat bizlerin sahip olabileceği en değerli şey olan hayal gücümüzü
kullanmamızı engelliyor. Üretkenliğimiz yok oluyor hatta zamanla düşünemez hale
geliyoruz. Çevremizde olup bitenleri yorumlayamıyoruz. Çünkü hazır bilgiyi
ezberlemeye ve kullanmaya dayalı her şey. Oysa önemli olan hazır bilgiyi
ezberlemek değil. Önemli olan bilgiyi hayatımıza uyarlayıp daha başka şeyler
üretebilmek, farkındalık yaratmak. Ayrıca derslerin içeriği tek düze bir görüşe
sahip olmamızı hedefliyor.Örneğin Din Kültürü ve
Ahlak Bilgisi Dersi… Bu derste, İslam dininin her hangi bir mezhebinin
özelliklerini genel hatlarıyla öğreniyoruz. Dikkatinizi çekerim, bur da bir
mezhepleştirme var. Yani dinlerin nasıl ortaya çıktığını, dinler tarihini,
dinler felsefesini öğrenmemiz gerekirken bize belirlenmiş bir mezhebin inancı
dayatılıyor. Dayatılıyor çünkü hiçbir alternatif sunulmadan, seçim hakkı
tanınmadan bu dersi görmek zorunda kalıyoruz.
Tarih dersini de ele
alalım. Bu dersi öğrenmenin gerekliliği kuşkusuz doğru… Ancak bu dersi öğrenmek
amacıyla başvurduğumuz kaynaklar ( öğretmen, kitap, internet vb. ) büyük bir
çelişki içeriyor. Söz konusu kaynaklar bize tarihsel olguları olduğu gibi değil
de yorumlu ve taraflı bir şekilde anlatıyor. Açıkçası bu da resmi tarihin
inandırıcılığını yitiriyor.Müfredatı en basit iki
örneğiyle böyle açıklayabiliriz. Ezberci olduğu kadar, bireyin kişisel
tercihlerini de önemsemiyor. Böylelikle farklılıkların, değişik fikirlerin
önüne geçiliyor. Fiziksel olarak bile tek tip görüntüye sahip olduğumuz
okullarda tekdüze anlayışlar ediniyoruz. İşin bir de sınav
kısmı var. Sınavı müfredatın devamı ve üniversiteye yerleşmede bir aşama olarak
tanımlayabiliriz. Sınavlarla akademik bilgimiz ölçülüyor. Bizler, bu ölçülere
göre üniversiteli oluyor ya da olamıyoruz. Sonuçta bizler, üniversiteye nesnel
bir şekilde yerleşiyoruz. Ama bir dakika, sizce bireyin kişisel niteliği
bilgiyi sınama yöntemiyle ölçülebilir mi? Hayır. Nitelik ya da birikim asla bu
yolla belirlenemez. Çünkü nitelik bir ölçüt bile değildir; bu kadar dar bir
alana hapsedilemez ve mutlakıyet kast etmez. Bizi nitelikli yapan kültürel
birikimimiz, çevreye olan duyarlılığımız, iletişim ve hayal gücümüzdür.Bu çarkın bozuk
işlediğine dair gösterilebileceğimiz en önemli kanıt dershanecilik sistemi.
Dershaneciliğin bu kadar gelişmiş olması müfredatın ve sınav sisteminin bir o
kadar bozuk olduğunu gösterir. En nihayetinde müfredat ve sınav sistemi bir
birini tamamlayamamıştır ki dershanecilik dediğimiz olgu ortaya çıkmıştır.
Oysaki dershanecilik tamamlayıcı unsur olmaktan ziyade zaman-mekân karmaşası
doğurmaktan başka bir görev yüklenmemiştir.Mevcut müfredat bizi
hayata hazırlamaktan ziyade beynimizde, benliğimizde bir kavram kargaşası
ortaya çıkarıyor. Bizden hedef belirlememizi, bu hedef yolunda beklentileri
yerine getirmemizi istiyor. Çoğu zaman bu beklentileri yerine getirip bizden
istenileni yapmış oluyoruz. Ancak geçen her gün temeli sağlam olmayan bir yolda
yürüdüğümüzü biraz daha fark ediyoruz.
Nihayetinde;
benliğimizi kavramamış, beklentilerimizin farkında olmayan, kendimizi ifade
edemeyen başarısız bir birey olarak yola devam ediyoruz. İşte müfredat bizi bu
şekilde zayıf düşürüyor ve kurbanları olan yeni nesilleri bekliyor.
önceki eser / sonraki eser