Yazar Rumuzu: jupiter 1903
Eser Sıra Numarası:120215eser02
BEN KİMİM?
Sonsuz bir evrende yaşıyoruz. Bazen kendimi
çaresiz hisseder ‘‘Ben kimim, niçin
yaşıyorum görevim’’ ne gibi soruları defalarca kendime sorarım. Sonra küçücük
bir böceğin bile bu evrene katkı sağladığını görünce benim de çalışmam
gerektiğini hissederim. İşte lise yılları da kendimizi bulduğumuz, evrene
hizmet etmek için yöneleceğimiz yeri belirlediğimiz yıllardır.
Lise çocukluk ve gençlik arası geçiş dönemi
olduğu için öğrenci bu dönemde yaşayacağı hayatı tanımak ister. Öyleyse lise
müfredatı bize ne öğretmeli? Bence müfredat bize insan olmayı öğretmeli. Neden
mi? Çünkü dünya, yaşayacağımız ve diğer canlılarla paylaşacağımız bir yerdir. Bu
nedenle herkes gibi biz de hayatı tanımalı, yaşam için bize gerekli olan
bilgileri öğrenmeli ona göre dünyadaki yaşamımıza yön vermeliyiz. Bence
müfredat öncelikle insanın bilgisizken, dünyada bir hiçten farksız olduğunu
göstermeli. Bir sohbet ortamında bile sohbete dâhil olamayıp sadece
dinlediğimizde orada olmamızın hiçbir anlamı yoktur. Gerçek yaşamda böyledir. Yaşamımız
boyunca en basit bir olaya bile yön veremediğimizde bu ülkede var olmamızın
hiçbir anlamı yoktur. Bu nedenle öğrencinin bunları görmesi gerekir. Öğrenci
insan olmayı isterse elinden geleni yapar. Burada başka bir soru aklımıza
takılıyor. Müfredat nasıl olmalı ki öğrenci insan olmayı seçsin.
Bence müfredat ilginç
olmalı, kendine hayran bırakmalı ve bizde merak uyandırmalı. Böyle olunca
öğrenci ayrı bir hevesle bir anda o bilgiyi elde etmek ister. Elinden gelen her
şeyi yapar o bilgiye ulaşmak ve onu kullanma hazzını yaşamak için. Bu şekilde
öğrendiklerimizi hiçbir zaman unutmayız.
Aslında hayatımız bu tür bilgilerle dolu
değil midir? Konuşmayı, yürümeyi, yemek yemeyi ve fazlasını, bunların hepsini
gerekli olduğu için öğrenmedik mi? Örneğin bir bebek annesini, babasını gördüğü
zaman onlar gibi yürümek ister. Çünkü onların özgürce istediği yere gitmesi
bebeğin ilgisini çeker. Yürümenin önemini anlar büyük bir hevesle yürümek için
can atar. Bence müfredat da böyle olmalı. Önemli bir matematik konusu olan
fonksiyonu ele alalım. Öğrenci dersi geçmek amaçlı konuyu öğrendiğinde belli
bir süre sonra konuyu önemli olsa da unutuyor. Oysa müfredattaki konunun önemi
anlaşılsa öğrenci tıpkı yürüme gibi konuyu da unutmaz. Bu sebeple ‘‘ Fonksiyon
nedir ’’ ve ‘‘ Bana katkısı ne olacak ’’ öğrenci bunu sorgulamalı. Müfredat ise
öğrenciye bu olanağı tanımalı. Öğrenci fonksiyonun kendisine katacakları
gördüğü anda o bilgiyi elde etmek ister tıpkı yürümeyi öğrendiği gibi. Ona
tutkuyla bağlanır ve sırlarını öğrenmek ister.
Filozoflara göre buna ‘‘ Aydınlanma ’’
denilmekte. Aydınlanma, bireyin zihnindeki eksik yani karanlık olan kısımların
ihtiyacı olan bilgilerle aydınlatmasıdır. Size tarihte yaşanan bir dönemle bu
anlattıklarımı örneklendirmek istiyorum. Dünya tarihinde bu dönem aydınlama
çağı olarak adlandırılır. Sizce insan aydınlanmaya neden ihtiyaç duydu. Bana
kalırsa düşünmeyi öğrendiler. Özgür iradenin anlamını kavradılar tıpkı yürümek
gibi. Zihnin karanlık kısımlarına ışık tutmak istediler. Çünkü o dönem dogmatik
bilgilerle doluydu. İnsanlar birçok davranış için kiliseye danışıyordu. Uzun
bir dönem böyle devam etti. Ta ki insanlar zihindeki aydınlanmadan haz duyana
kadar. Bu hazzı aldıklarında bilgiye aç bir şekilde arayışa girdiler. İşin kötü
tarafı o dönemde kilise halkın dini duyguları sömürerek onları yönetiyordu.
Aslında bu karanlık çağın yaşanmasının nedeni insanların bilgileri
sorgulamamasından kaynaklanıyor. Kant’ göre aydınlanma ‘‘ İnsanın kendi eliyle
düştüğü ergin olmama durumundan kurtulmasıdır’’. Evet, bir gerçek var; O da
insanların Kant’ın söylediği gibi bu duruma kendi elleriyle düşmesi. Ergin
olmama kişinin kendi aklını kullanamamasıdır. Olması gereken, müfredatın birey
olmayı, kendi aklını kullanma cesaretini göstermeyi öğretmesidir. Eğitim,
öğrenciyi aydınlatırken bu dönemde yaşanan sıkıntıları tekrarlamaması gerekir.
Bu nedenle müfredat, öğretmenin geri planda, öğrencinin ise aktif olduğu bir
sistem olmalıdır. Öğrenci aktif olmazsa kendi için bir karanlık çağ başlatır.
Yani müfredattaki bilgileri öğrenirken öğretmeni taklit etmemeli kendi
düşünceleriyle o yolu bulmalı ve kavramalıdır. Böylece öğrenci insan olmayı ve
dünyada kendine uygun bilgilerle yaşamayı öğrenir.
Peki, müfredat öğrencinin
ufkunu açarken ne tür bilgiler verilmelidir? Burada kendi deyişimle ‘’Eğitim
Paradoksu’’ oluşuyor. Nedir bu eğitim paradoksu derseniz. Müfredatın hazırlanış
amacına göre öğrenciye ne kadar çok bilgi öğretilirse, öğrenci o kadar başarılı
olur. Ancak düşünceye göre doğru gözükse de hayata geçirilemiyor ve müfredat
kendi içinde çelişiyor. Öğrenciye kullanacağı bilgileri verme konusunda
müfredat gerçekten başarılı. Öğrenciye kullanacağı her türlü ana bilgiyi ona
sunuyor. Ancak tamamlayıcı bilgiler konusunda bazen abartılı olduğunu
söyleyebilirim. Çünkü bu bilgiler müfredatta kendini gereksiz bilgi gibi
gösteriyor. Bu nedenle öğrenci isteksizce dersleri alıyor. Burada üç öğrenci
tipi oluşuyor. 1.tip öğrenci ana dersleri önemli bulur ve tamamlayıcı dersleri
önemsemez. Ancak sonucunu ağır bir şekilde öder. Çünkü o yan bilgiler ona lazım
olur. 2.tip öğrenci, kafası karışarak tamamlayıcı derslere yoğunlaşır ve bir
anda yapması gerekeni unutur ki bunun sonucu kötüdür. 3.tip öğrenci ise ana
derslerin ve tamamlayıcı derslerin önemini bilir buna göre çalışır. Sonunda
hedefine ulaşabilir.
Cem Yılmaz bir
stand up gösterisinde şunları söylüyor: ‘‘ İnsan 25 yıl okuyor, hayata
atıldığında ise öğrendiklerini unutması için bir 25 yıl daha geçmesi gerekiyor.
Aslında ünlü komedyenin sözlerinden şunu anlamalıyız. Öğrendiklerimizi yaşamın
herhangi bir alanında kullanamıyoruz. Bilgileri kullanmayı öğrenmemiz ise zaman
alıyor. Buna da deneyim deniliyor. Gözlemlerime dayanarak bu sürecin her zaman
olacağını ancak kısalması gerektiğini düşünüyorum.
İnsanların her
birinin zihin yapısı farklıdır. Bu nedenle her öğrenci müfredattan farklı
şeyler bekleyebilir. Derslerin sınıf ortamında işlenmesinden dolayı müfredat
ortak bilgi dağıtır. Her öğrenciye
yardımcı olmak ister. Burada ortak bir dil kullandığı içinde bütün beklentileri
karşılayamaz. Bu yüzden de ideal bir sistem mümkün değildir. Çünkü her birey
farklı düşünür ve farklı şeyler ister.
Sonuç olarak lise
müfredatı istenilen seviyede değildir. Bu nedenle öğrenci, okulu bitirip hayata
atıldığında bu bilgileri kullanamadığı için eksikliklerinin farkına varır ve
kendini çaresiz hisseder. Bunun sonucunda da deneyimler kazanarak kendi 25 yılını başlatır.