Yazar Rumuzu: hayalist 7895
Eser Sıra Numarası: 120223eser07
DEĞİŞİMİN İLK ADIMI,EĞİTİM
Hayat dört adım başladığımız ve bir karış havada olan
aklımızın boyumuz uzadıkça yerini bulmasıyla devam eden, iki ayak üzerinde
durmayı öğrenince de yerini bulmaya başlamış aklımızı bilgi yağmuruna tutan
çevre şartlarıyla örüldüğümüz bir ağlar bütünüdür. Tabi bir anlamda. Çünkü
hayat tanımlar bütününden oluşur ve bu farklı yorumları ortaya çıkaransa
değişik düşünme metotlarımız ve farklı çalışan beyinlerimizdir. Ancak
farklılıklarımız, hepimizin başlarda bilgiye ve öğrenmeye aç olduğumuz
gerçeğini değiştirmez. Öğrenmeye aç bir beyni bitip tüketen de çevre şartları, yaşadıkları
ya da bir manada çevresinin yaşattıklarıdır. Buradan yola çıkarak çevrenin
insanı gelişim sürecinde etkileyen en büyük faktörlerden biri olduğunu söyleyebiliriz.
Başta aile olmak üzere bir insanın çevre şartları el verdiği sürece okul ile
ilişiği de hayatında büyük önem taşır. Okul gelişebilmesine olanak sağlayan en
büyük kaynaktır bir çocuk için. Ancak önemli bir nokta da şudur ki; bir insanın
karakteri okul sürecinde oluşur ve şekillenir. Bu yüzden okulda öğrendiklerinin
yeterliliği, kalitesi ve geliştiriciliği insanın hayat rotasını çizmesini
sağlar.
Okulun insanın içini ne kadar doldurduğunun ve onu ne kadar
hayata hazırladığının da fazlasıyla önemli olduğu göz ardı edilemez bir
gerçektir. Oluşmaya başlayan karakterimiz çocukluk dönemimizin ardından gelen
ergenlik döneminde yerine oturmaya başlar. Bu sebepledir ki okul süreci
içerisinde lise, insanı hayatı boyunca beraberinde taşıyacağı şeylerle birlikte
mezun eden, taşların oturmasında büyük yer kaplayan ana kayalardan biridir
öğrenci için. Bunun farkına varma süreci kimisi için geç olur ve pişmanlığın
yardım edici etkisi yoktur. Buna mana vermemek için de insan bu dönemde baştan
eğitilmeli ve uyarılmalıdır. Burada tabi ki büyük iş liseye ve öğretmenlere
düşer. İnsan lise döneminde kendini bazen karmaşanın yolunu kaybetmesine sebep
olan sırnaşık kollarında bazen de düz beyaz basitliğin nedensizliğin de boşluğa
düşerken bulabilir. Yolunu bulup kendi fikriyle olayları açıklayabilir hale
gelmesi için de iyi bir yönlendirmeye ve onu geliştiren bir eğitime ihtiyacı
vardır. Ne yazık ki Türkiye’de lise eğitimi ve müfredatı buna yeterince olanak
sağlamıyor. Düz mantık tabi tutulduğumuz sınav sistemi tamamen ezbere dayalı.
Müfredat, insanı bırakın geliştirmeyi aksine robotlaştıran ve her şeyi olduğu
gibi bilip, kabul etmesini isteyen ezberci bir eğitim müfredatı. Müfredatın
aslında daha çok geliştirmeye, üretmeye, farklı düşünmeye ve objektif bakış
açıları kazandırmaya iten bir eğitimin destekçisi olması gerekirdi. Çünkü
insanlık daha en baştan farklı düşünen, olayları farklı açıklayan bu yüzden hep
çelişip tartışan bir canlı türüdür. Ancak tabi tutulduğu eğitim, insan daha yaş
bir hamur gibi pişmeyi beklerken beynini köreltebilir. Yaratıcılığını elinden
alıp, kalıplaşmış fikir ve olgulara itaat etmesini sağlayabilir. Bu körelme de
bir insanın ve bir ülkenin genç neslinin önündeki en büyük engeldir. Bu eğitim
süreci de insanı vazgeçmeye, yapamadığını düşünmeye ve aslında onun
yetenekleriyle paralel olmayan bir sistemin yanlışlığında eriyip gitmeye mecbur
edebilir ve birçoğunu ediyor da. Bunun sebeplerinden biri de eğitimi verenlerin
yetişme şekli. Öğrenmek ve öğretmek bir zincirin halkaları gibi birbirine
bağlıdır. Zincirin halkası bir yerinden paslanmaya başlarsa bunun yayılmasını
önlemek sadece dışarıdan müdahale ile olur. Zinciri yenilemek, halkalarının
kalitesini arttırmak gerekir. Bu da ancak dışa açık kendini bilen ve tanıyan
bireyler yetiştirmekle olabilir. Bunun içinse yaratıcılığı destekleyen bir eğitim
sisteminin planlanması ve kalıcı olabilmesi için siyasi politikalar sebebiyle
değişime uğrayan eğitim sisteminin bu tarz şeylerden uzak tutulup uzun süreli
ve kalıcı olmasını sağlamak gerekir. Böyle bir planlamanın verimli ve
sürdürülebilir olması içinse bilinç daha çocukken oluşturulmalı ve özellikle
kitap okuma bilinci aşılanmalıdır. Çünkü çocuk okuyarak hayal etmeyi, yaratıcı
olmayı, farklı düşünmeyi ve dünyaya daha geniş bir pencereden bakmayı öğrenir. Hiçbir
bilim adamı ya da kadını farklı düşünmeden, sanılanın aksini iddia edip peşine
düşmeden kendine tarih sayfalarında yer edinememiştir. Bu yüzden sadece %3’lük
bir paya sahip olan özel okullarda ki gibi bir eğitim ele alınmalı ve devlet
okullarında şartlara uyum sağlanarak uygulamaya sokulmalıdır.
Özellikle kitap
okuma bilinci küçük yaşta aşılanmalı, okullara kütüphane kurulmasına önem
verilmeli, öğrenciler yaratıcılıklarını geliştirmek adına değişik aktivitelere,
toplumsal projelere teşvik edilmelidir. Aksi halde süregelmiş bilinçsizlik,
eski düşünce sistemi olduğu gibi devam edecektir. Ayrıca müfredat gözden
geçirilmeli, bilgiler objektif olarak sunulup düşünmeye ve düşündürmeye yönelik
analiz sentezlerle aktarılmalı, zekâ ve yetenekleri doğrultusunda eğitim alma imkânına
sahip daha kendinden emin ve dünyaya açık bireyler yetiştirilip gelecekteki
nesillere kaynak etmelidir.
Yoksa
yaratıcılığını kullanmayı öğrenemeyen birey, ülkeyi ileri taşıyacak hayaller
kurmaktan ve bunları gerçekleştirecek girişimciliği sergilemekten yoksun kalır.
Geleceğini üç saatlik sınavlara sığdırıp, hayal etmeyi bir kenara bırakan ve
bazen de bıraktığı yerde unutan bir nesil yetişir yeniden ve bu nesil kendini
sınırlarının ötesine taşımayı hayal bile etmeyen robot bir eğitim sisteminin
fabrika çıkışı robotları gibi ezberden yaşayıp ölen insanlar haline gelir. İşin
özünü vermek gerekirse aslında tüm bu söylediklerimi zamanında kendini iyi
yetiştirmeyi bilen bir önder ne de güzel özetlemiş;
“Eğitimdir
ki, bir milleti ya özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır;
ya da esaret ve sefalete terk eder.” Mustafa Kemal Atatürk