Yazar Rumuzu: deli göz1717
Eser Sıra Numarası: 120217eser04
ROBOT- U MÜFREDAT
“Yorgunum
çocuk,
Uğultulu
bir rüzgârda, sahilde,
Akşam
çığlığı gibi durgunum.
Bir
köy sobasındaki odunlar gibi,
Zamanda
içten içe eriyorum çocuk,
Yorgunum
çocuk, çok yorgunum
Belki
gözyaşlarımdır benim bozgunum.”
Deli
göz 1717
Akademisyenlerin hazırladığı müfredat; planlı, programlı bir düzende başlayan hiç sorgulamadan mutlak doğrular olarak kabul edilmesi gereken eğitimin ışıklı yoludur(!)
Bana göre ise, umutların yol almadığı sessiz
bir akşam çığlığıdır.
Henüz sonbahar gelmeden yaprakları dökülen,
tek tip birey yetiştirme çabası içinde, kişisel farklılıklardan uzak, şaşkın
bir ağaç olduğunu da söyleyebilirim.
Ya da işin uzmanları, zamansız dökülen ağaçların yapraklarını ilkyazı beklemeden dallarına tutuşturmaya çalışırken, bir türlü çiçek açmayı başaramayan, meyve verememenin hüznü içinde hayata gülümsemeyi unutan şeftali ağacı…
Oysa
çocukluğumuzun şeftali ağacı; emekle, suyla, güneşle, sevgiyle beslenen,
çekirdekten ağaca, oradan tekrar meyveye dönen, bir şeftaliden bin şeftaliye
varan yolda bizi eğiten, hayatı öğreten gerçek bir dosttu.
Ellerini
sımsıkı tutamadığımız dostumuz masalların Anka Kuşu olup bilinmezliğe uçarken
yerini alan robot şeftali ağaçları parlamayan güneş, ağlamayan deniz gibiydi.
Aldıkları kimyasallar sayesinde yılda birkaç kez meyve veriyorlardı ama kocaman
kırmızı şeftalilerin içinde ne umut ne de sevgi vardı. Sanata, edebiyata, spora,
müziğe ayıracak hiç zamanları olmadığından dışından göz alıcı görünen kocaman
şeftaliler içi boş bir Robot-u müfredattı.
Lise
son sınıf öğrencisiyim. Yüreğimdeki sevgileri koruma altına aldım. Umutlarım
için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim.
Üniversite sınavlarına şartlanmış robottan farksız olduğum şu günlerde okul- dersane- ev üçgeni arasında koşmaktan yorgunum... Aynı şeyleri tekrar tekrar ezberlemekten yılgınım… Ezberledikçe körelen beynime söz geçiremediğim için şaşkınım… En yakın arkadaşımı rakibim olarak gördüğüm için utanç duyuyorum.
Stres altında geçen günlerimde bazen bir
volkan gibi patlıyorum. Etrafa saçtığım lavlar gene kendi canımı acıtıyor.
Öğrendiğim bilgilerin sentezini yapacak, çok yönlü düşünecek hiç zamanım yok.
Ya da sosyal olayların nedenlerini bulmak, sonuçlarını önceden görmek gibi bir
çaba içine giremiyorum. Ben merkezli bir yaşam felsefesi içinde, maalesef
öncelikli sırayı derslerim alıyor. Dört- beş şıklı dairelere hapsolmuş
yaşamımda sınavların kuşatması altındayım. Etrafım surlarla çevrili değil. Tek
silahım çalışmak, onlarca bilgiyi hafızama kaydedip bir Nisan’da YGS’nin bana
yapacağı şakaya hazırlıklı olmam gerekiyor. Benimle aynı kaderi paylaşan
milyonlarca genç gibi… Şartlar ne olursa olsun beyaz bayrağımı kaldırmayacağım.
Robot-u
müfredat, sen nelere kadirsin… Beni hayata öyle bir hazırlıyorsun ki yıllardır
yaşamda geçerliliği olmayan birçok konuyu kafama doldurdun durdun. Sayende çok
toprak çeşidi ezberledim. Fakat elime kazmayı versen ne tarlayı kazabilirim, ne
de ürün biçebilirim.
Hani bana ezberlettiğin onca kimya formülleri
var ya yaşamın kütle numarası nedir desen şaşkın şaşkın bakarım.
Ah… Trigonometri, logaritma, türev kuralları…
Söyler misiniz bana yaşamın kurallarını; toplu yaşam bilincini… Pazardan alış
veriş yaparken yüksek mertebeden bir türev mi alacağım? Yoksa limite eksi
sonsuzdan mı yaklaşacağım?
Ve sen coğrafya ne güzel gülümsüyordun bana
oysa… Seninle bütün ülkelerin dağlarını, ovalarını, akarsularının uzunluklarını
ezberledim. Yazık ki ülkemin yaşam koşullarını geliştirici, iyileştirici ve de
üretici bir akarsu olamadım.
Hayallerimle koştum edebiyat dersine. Güzel
bir sonbahar akşamı bahçeye uçurtma dikmek gibiydi hayallerim; özgür, güneşli
bir gökyüzü ve gölgesi kalın, hırçın dalgayı delmeye hazır savaşçı bir damla
gibiydi.
Düş kırıklığına uğrattı beni şiirler,
bahçedeki uçurtmamı elimden aldı… Ne çok Latince kelime ezberledim biyoloji
dersinde. Yazılılarından en yüksek notları aldım. Teoride fiziği iyi bilirim.
Uygulamada kocaman bir sıfır… Tamam dedim sonunda yeteneklerimi geliştireceğim
bir ders; eğitsel kol çalışması. Başkan, yardımcısı ve üyelerden oluşan kadrolu
hayal kırıklığı… Dört yıllık lise eğitimimde onlarca şey ezberledim o kadar çok
şey biliyorum ki “Cehli mürekkep “ gibiyim.
Sen ise; çakıl taşlarıyla Mısır Piramitlerini
yeniden inşa etmek gibisin. Sürekli değişip her seferinde sorma, düşünme sadece
bana inan diyorsun. Farkında bile değilsin yıllar geçiyor ama sen, deney ve
gözlemden uzak gerçek yaşamdan kopuk halinle hep aynı çakıl taşısın. İçine
hapsettiğin umutlarımı, özlemlerimi, düşlerimi görmezden gelip beni hayatın
içinde savunmasız bıraktığından piramitlerin çatısı her zaman açık kalacak. Dengeleri
kuramıyorsun robot-u müfredat, hipodrom küçük yarış atları çok fazla... Sen
çocukluğumdaki şeftali çekirdeği olmaya uğraşırken ben liseden mezun olmak
üzereyim. Ve bugünün anlamıyla yılların ne kadar çabuk geçtiğini görmek,
zamanın anlaşılmazlığı karşısında beni hayrete düşürüyor. Zaman; düzenbaz sokak çocuğu, önce bizi gösterişli
bir salıncakta sallayan, sonra, sadece yıldızları gördüğünüz an iplerini kesen…
Yıllardır gösterişli salıncakta çok şey bilmenin edasıyla sallanıp durduk. Muhakeme,
akıl yürütme, yorumlama yetilerimizden uzaklaştığımızdan karaya oturmuş
sandalımızı bir türlü denize ulaştıramıyoruz. Ezber bilgilerimiz gerçek yaşama
ayak uyduramıyor. İpler kesildi robot-u müfredat, artık denizlerde siyah
balıklar yüzüyor. Yüzme bilmeyen gençlik ise balıklara yem olmamak için
çırpınıyor çırpınıyor…
Robot-u müfredat, sen mavinin içindeki siyahı bize gösterdiğin an, bizim önümüzü, ufkumuzu açan küçük bir şeftali çekirdeği olabilirsin. İşte o zaman senden kaçmak yerine seni aşmaya çalışan, geleceğe güvenle bakan meyvelerinle hayatı kucaklayabilirsin. Yarış atı değil, insan yetiştirmenin gururunu yaşarken, biz tepenin en dibinden karşılaşacağımız her türlü zorluğu yenecek güçle tırmanmaya başlıyor olacağız. Bizlere doğru yolu bulabilecek bilgiyi verip, onu hayatın içinde şekillendirmeyi bizden isteyebilirsin. Fakat her söylenene inanan, sorgusuz, sualsiz kabullenen kendi düşünceleri ve farklılıkları olmayan gençler olmamızı asla bizden isteme. Genç bir birey olarak aldığımız lise eğitimidir hayatımızı şekillendiren; geliştiren, büyüten ya da yaşamın karmaşası içinde yok eden. Bugün bize uygulanan lise müfredatı sömürgeci bir zihniyete dayalıdır. Beni yaşamın içine katmak bir yana sanattan, şiirden, resimden, müzikten, kitaplardan koparıp, en üretken olduğum çağda sadece sınav için koşturan robot haline getiriyor. Önüme hazırlanmış şıkları koyup işaretlemem isteniyor. İşte hayat budur, işaretlenen ya da işaretlenemeyen şıklar. Saçlarımın erken dökülmesi, gözlerimdeki pırıltının kaybolması, umutlarımın karların altında hep üşüyor olması bundandır.
Robot-u
müfredatlar çağın gerilerinde kaldı. Umuyorum ki ardımızdan gelen liseliler
çağın gereklerine uygun, çağdaş bir müfredatla hayatı kucaklar. Perdeler
açıldığında yaşama kocaman bir merhaba demek istiyorum. Hayatın farkında olmak
istiyorum. Tüm engelleri atlamanın zorluğu gibi. Umutlarım robot makinaların içinde
değil, ülkemin ışığı olsun istiyorum. Robot-u müfredat değil, insanca bir yaşam
için, İNSAN MÜFREDAT istiyorum.